Hat San’atının Gelişimi

İslâmiyetten önce ve hicrî I inci asır boyunca Arap harfleri şekil ve ifade yeteneği açısından çok zayıftı. Tarihî süreç içerisinde İslâm Devleti’nin kurumsallaşması, ayrıca Kur’an-ı Kerîm nüshalarının çoğaltılmasında karşılaşılan zorluklar yazının önce şekil bakımından gelişim sürecine girmesine, sonra da İslam hat san’atının ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Kayıtlarda, İslam hat sanatı öncülerinin muharrir sıfatıyla anıldıkları görülmektedir. Bu sıfatla anılan en eski hat sanatçısı Kutbetü’l-Muharrir’dir (ö. 154/771). İleri zamanlarda muharririn yerini hattat sıfatı almıştır.

Emevîler devrinde, çeşitli vesikalarda kullanılmak üzere varaklara standart ölçüler getirilmiş ve bunlara uygun büyüklükteki yazılarda kullanılmak üzere standart kalemler ihdas edilmiştir. Sonraki dönemlerde büyük yazılar için kalemü’l celîl adı verilen büyük kalemler kullanılmaya başlanmıştır…

Hicrî IX uncu (XV.) asır başlarına gelindiğinde bu kalemlerle yazılan bazı hat türleri doğmuş bulunuyordu. O dönemlerde Mısır’da, aklâm-ı sitte tabiri bu kalemleri ifade ediyordu.
Bu safhadan itibaren artık kalem eski mânasından arınmış ve altı tarz yazıyı ifâde etmek için kullanılır olmuştur. Celîl ıstılahının yerini, celî ıstılahı almış ve tarz olarak daha küçükleri de sülüs – celî sülüs, ta’lîk – celî ta’lîk, dîvânî – celî dîvânî vs. gibi isimlerle ifade edilmeye başlanmıştır.
Aklâm-ı sitte içinde yer alan bütün hatlar Amasyalı Şeyhoğlu Hamdullah (ö. 926/1520) tarafından mükemmel hale getirildi. Osmanlı mektebi öncülerinin elinde durulma safhasının son aşamasını yaşadı ve bu dokuz asırlık gelişme sürecinin sonunda en güzel şekline ulaştı. Hat türleri klasik özelliklerini kazanış sırası ile tevki’ ve rika’, muhakkak ve reyhânî, sülüs ve nesihtir.

Sülüs ve Nesih

Sülüs ve nesih işlenmiş hat türleridir. Aklâm-ı sitte olarak ifade edilen türler içinde ıstılah olarak en eski olanı sülüstür. Bununla beraber önceleri ağız eni tûmârınkinin üçte biri (yani 8 at kuyruğu kılı miktarı) kalınlığında bir kalemi ifade ediyordu. Hat türü olarak klasik karakterini yukarıda bahsedilen hatlardan sonra kazanmıştır.

Sülüs tarzı, büyük boy kalemlerle yazılan yazılarda; celî-sülüs tarzı ise, mimari eserlerde tercih edilen hat haline gelmiştir. Bu tarzın gelişmesinde Baysungur b. Şâhruh b. Timur (ö. 837/1433) ve Esedullâh-ı Kirmânî (ö. 892/1487) gibi hattatların büyük hizmetleri olmuştur. Fakat bu tarzın geliştirilmesi Osmanlı ekolünün kuruluş safhasında gelen Edirneli Yahya es-Sûfî ile oğlu Ali b. Yahya es-Sûfî’nin katkıları büyük olmuştur.

Edirneli Yahyâ es-Sûfî’nin (ö. 882/1477) Fâtih Camii’ndeki yazısı günümüzde de varlığını sürdürmeye devam etmektedir. Ayrıca oğlu ve talebesi Alî b. Yahyâ es-Sûfî tarafından yazılan Fâtih Camii’nin kitâbesi, Bâb-ı Hümâyun’un üstündeki inşa kitâbesi ve yine aynı yerdeki müsennâ âyet-i kerîme günümüze kadar gelen müstesna eserlerdendir.

Alî b. Yahyâ es-Sûfî’nin söz konusu müsennâ yazısı, sonra gelen hattatlara asırlarca celî-sülüs numûnesi olmuştur. Sülüs yazı türlerinin temeli kabul edilmektedir.

Ayrıca, Amasyalı Şeyhoğlu Hamdullah ve talebeleri ile Ahmed Karahisârî’nin (ö. 963/1556) de celî-sülüsün gelişmesine büyük hizmetleri geçmiştir. Karahisârî ile oğlu ve talebesi Hasan Çelebi’nin İstanbul’da Süleymaniye ve Edirne’de Selimiye camilerindeki ve başka eserlerdeki Kanûnî devrinin azamet ve vakarını geometrik düzende aksettiren yazıları, celî-sülüsün mimari âbideleri tamamlayan bir unsur olmuştur. Mustafa Râkım (ö. 1241/1825) da celî-sülüsün büyük simaları arasında bulunmaktadır.

Nesih yazı türü kitap yazısı olarak kabul edilmiş ve mushaflarda da reyhânînin yerini almıştır. Neshin bu derece önem kazanmasında Amasyalı Şeyhoğlu Hamdullah gibi Hâfız Osman’ın da (ö. 1110/1699) payı büyüktür. Okuması kolay bir hat olarak ünlenen nesih, matbaacılıkta da tercih edilen yazı türü olmuştur…

Tevki’ ve Rikâ’

Tevki’ ve rikâ’ yazı türlerleri birbirine çok yakın iki ayrı tarzdır. Tevkî’ hattının kalemi kalemü’r-riyâsî ve kalemü’t-tevkîât diye, rikâ’ hattının kalemi ise icâze diye de ifade edilmiştir.

Tevki’ ve rikâ’ hatları, bütün hat türleri içerisinde kendine has özellikleriyle ilk olarak ortaya çıkan türler olmuştur. Bu iki tarzın eski şekillerini ve gelişim aşamalarını görmemizi sağlayan belgeler bulunmaktadır. Bazı belgelere eklenen hüküm ve görüşler, kitap ve risalelerde ferağ, mukabele, semâ, kıraat, rivayet, mütâlaa vs. kayıtları, asıl metine karışmaması için farklı bir hatla yazılıyordu. Tevki’ ve rikâ’ hatlarını geliştiren etkenin bu olabileceği düşünülmektedir.

Bu yazı türleri kitap yazısı olarak kabul edilmezler. Bazı divanlarda, önem dereceleri birbirinden farklı belgelerin ölçülerine uygun olarak tevki’ veya rikâ’ hatları kullanılmıştır. Meselâ, vakfiyeler, kadılıklarca düzenlenen alım, satım veya borç senetleri genellikle rikâ’ hattı ile yazılmıştır. Ayrıca İran’da eski ta’lîkin ortaya çıkışına ve Osmanlılarda dîvânînin geliştirilmesine kadar resmî belgelerde en sık kullanılan hat hep rikâ’ olmuştur…

Muhakkak ve Reyhani

Muhakkak ve reyhânî yazı türleri birbirlerine çok yakın iki ayrı tarzdır. Muhakkakın daha küçük boyutlarda yazılmış örneklerine reyhânî denilmektedir. Çok eski bir tarz olan muhakkak yazı türünde harflerin kendi doğal şekillerini koruduğu kabul edilir. Kitap yazısı olarak müstensihlerin, verrâkların geliştirdikleri neshî denilen tarz ırâkî, verrâkî, hatta muhakkak diye anılıyor ve bu tarzın bazı özelliklerini taşıyordu. Hicrî V inci (XI.) asırda Kur’an-ı Kerîm kopyalarının çıkarılmasında kûfî hattının yerini almıştır.

İbnü’l-Bevvâb ve Yâkut’un ekollerini sürdüren talebeleri en çok muhakkak ve reyhânî hat türlerini kullanmışlardır. Ancak hicrî V inci (XI.) asırdan itibaren muhakkak yerini sülüse bırakmıştır. Buna rağmen muhakkak ve reyhânî yazı türleri, Selçuklular devrinde mushaflarda en çok kullanılan hat türleri olmaya devam etmiştir…